Riyad-Washington ilişkisini silah anlaşmaları mı sürdürüyor?

ABD'nin mevcut stratejileri kapsamında öncelikli olarak Çin tehdidine yoğunlaşması ve Suudi Arabistan'ın askeri alan başta olmak üzere harcamalarında kesintiye gitme eğilimi Riyad-Washington ilişkilerinde son 70 yılda görülmeyen bir gerilemeye neden olabilir.

13 Mayıs 2020

Riyad-Washington ilişkisini silah anlaşmaları mı sürdürüyor?

Eski ABD Başkanı Barack Obama döneminin son yıllarında Washington yönetimi, Suudi Arabistan'la ikili bir strateji belirledi. Bu strateji, Riyad'ın "süper gücün Suudi Arabistan'a ve diğer beş Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkesine güvenlik şemsiyesi olması" yönündeki beklentisinden uzaktı.

Obama'nın stratejisi, bölgeden, sıcak meselelerden ve pek çok ülkede görülen çatışmalardan aşamalı şekilde çekilmeye dayanıyordu.

Washington yönetimi ayrıca bu dönemde, Tahran'ın tehditleriyle en fazla ilgilenen KİK ülkelerinin katılımı olmaksızın - ki bu ülkeler enerji rezervleri, enerji koridorundaki coğrafi konumu, nakliye hareketleri ve küresel ticaret için hem bölgede hem de dünyada ABD'nin en önemli stratejik müttefikleridir - Umman aracılığıyla İran'la nükleer dosya konusunda anlaşma imzalanması yönünde ilerledi.

Ancak 2014'te terör örgütü DEAŞ'ın Irak'ın Musul başta olmak üzere birçok kentini ele geçirerek ABD ile müttefiklerinin çıkarlarına yönelik tehdit oluşturma ihtimali, Washington yönetimini bölgeden çekilme planını yeniden gözden geçirmeye ve örgütle mücadele için 70 ülkenin katılımıyla uluslararası bir koalisyon kurmaya sevk etti.

- Trump oyunun kurallarını yansıtıyor

ABD'nin mevcut başkanı Donald Trump'ın Ocak 2017'de göreve gelmesiyle Washington yönetimi, DEAŞ ve El Kaide ile bağlantılı örgütlerle mücadelenin yanı sıra doğrudan ya da müttefikleri aracılığıyla büyüyen İran tehdidinin merkeze alındığı yeni bir strateji benimsedi. Bu iki mesele, yeni yönetimin bölgedeki politikalarının da temelini oluşturdu.

Göreve geldikten sonra ilk yurt dışı ziyaretini Mart 2017'de Riyad'a yapan Trump, burada bir dizi anlaşmalar imzaladı.

Bu ziyaret, Suudi Arabistan'la imzalanan yaklaşık 110 milyar dolar değerindeki silah anlaşması ve Suudi Arabistan'ın ABD'de sektörlerinde 10 yıla yayılan; bir milyondan fazla Amerikalının istihdamını da kapsayan tamamı yaklaşık 470 milyar dolar değerindeki yatırımlarıyla sonuçlandı.

- Suudi Arabistan'ın silahlanma harcamaları

Suudi Arabistan, gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 8'ini yani yıllık bütçesinin yaklaşık yüzde 28'ini askeri sektörde yapılan harcamalar için tahsis ediyor.

Bununla birlikte Riyad yönetimi, askeri alandaki harcamaları azaltmak ve diğer sektörlerdeki yatırımlarını artırmak için Yemen gibi bazı maliyetli çatışmalardan da çekilmeye çalışıyor.

Uzmanlar, Suudi Arabistan'ın zorbalık ve diktatörlüğe karşı güç mücadelesinin verildiği bir bölgede yıllık bütçesinin yüzde 28'ini askeri ve güvenlik alanlarına tahsis etmesinin şaşırtıcı olmadığını düşünüyor.

Bununla birlikte, Suudi Arabistan kamu bütçesinin büyük kısmını başka sektörlerde yatırım için harcıyor. Öyle ki sağlık ve eğitimin yanı sıra 25 yaşın altındaki 33 milyonluk nüfusun yüzde 40'ını oluşturan kesim için altyapı, bu sektörlerin başında geliyor.

Suudi Arabistan riyalinin ABD dolarına sabitlenmesi piyasada uzun vadedeki kaygıları azaltıyor.

Krallığın ekonomik alandaki büyümesine yaklaşık 30 yıl katkı sağlayacak stratejik bir seçenek olması hasebiyle Suudi Arabistan Para Ajansının onayladığı bu sabitlenmenin devam etmesi bekleniyor.

- Silah anlaşmalarına dayalı stratejik ortaklık

Riyad yönetimine bazı noktalarda yöneltilen eleştirilere rağmen Trump'ın krallıkla ilişkisindeki en önemli ayaklardan birini Suudi Arabistan'ın ABD'den silah alımı için yaptığı devasa harcama oluşturuyor.

Suudi Arabistan'a yöneltilen eleştiriler arasında Washington Post yazarı gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğunda öldürülmesi, iş adamları, iktidardaki aileye ait prensler, insan hakları aktivistleri ve din adamlarına yönelik gözaltı dalgaları, Yemen'de neden olduğu insani kriz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın izlediği başarısız savaş yönetimi gibi konular bulunuyor.

Trump'ın Beyaz Saray'da başkanlık koltuğuna oturmasının ardından takip eden yıllarda, Suudi Arabistan ABD'nin en önemli bölgesel ortağı oldu.

ABD'nin silah satışları, Suudi Arabistan'ın ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında yıllarca devam etti. Bu ihtiyaç, Suudi Arabistan'ın Mart 2015'te Yemen'deki iç savaşa müdahalesi ve İran ile bölgedeki Tahran yanlısı güçlerin Riyad'ın güvenliğine, çıkarlarına ve altyapısına yönelik tehditlerini sürdürmesiyle daha da arttı.

- Suudi Arabistan'daki döviz rezervlerinin azalması ve değişen değerler

Suudi Arabistan Para Fonunun açıklamasına göre, Kral Selman bin Abdulaziz'in 2015'te göreve gelmesinden önce yaklaşık 732 milyar dolar olan döviz rezervi, geçen senenin son aylarında 499 milyar dolara kadar geriledi.

Reuters'ın 29 Nisan tarihli haberine göre, Suudi Arabistan'ın dış rezervleri, son 20 yıllık süreçte en hızlı gerilemesini yaşadı ve 2011'den bu yana en düşük seviyesine ulaştı. Bunun yanı sıra dünya petrol piyasalarındaki dibe vuruş nedeniyle de bu yılın ilk çeyreğinde bütçede 9 milyar dolarlık açık oluştu.

Batı ülkelerinin hazırladığı raporlar, Suudi Arabistan Para Fonundaki net yabancı yatırımlarda yüzde 5'lik bir düşüşe işaret ediyor. Öyle ki hisse senetlerinin 2011'den beri en düşük seviye olan 464 milyar dolara gerilediği belirtiliyor.

Batılı analistler, Suudi Arabistan'ın kamu harcamalarında kısıtlamaya gitme eğilimi ve bunun Washington'un en büyük yüzdeye sahip olduğu askeri alandaki harcamalara yansımaları ile Suudi Arabistan'la ilişkilerin geleceğine dair ABD'nin yeni görüşü arasında bağlantı kuruyor.

Bu durum özellikle Amerikan şirketlerinin Suudi Arabistan'ın NEOM projesi üzerine kurduğu umutlarla ilgili. Bazı uzmanlar, Suudi Arabistan'ın NEOM kapsamındaki birkaç projeyi iptal edebileceği ya da erteleyebileceğini düşünüyor.

- Ücret mukabilinde koruma

ABD Başkanı Trump, ücret karşılığında askeri ve güvenlik koruma prensibine göre çalışıyor ve zaman zaman yaptığı açıklamalarda, kendilerinden bir tür savunma talep eden ülkelerin bazı masrafları üstlenmesi gerektiğini yineliyor.

Trump, birkaç defa da özellikle Suudi Arabistan'ın çok parası bulunduğunu ve bazı masraflar karşılığında yardımı kabul eden bir ülke olduğunu ifade etti.

Reuters'ın 4 kaynağa dayandırdığı haberine göre Trump ile Veliaht Prens Bin Selman arasında 2 Nisan'da bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Görüşmede Trump, Bin Selman'dan "profesyonel bir talepte" bulunarak, günlük petrol üretimini düşürmesini istedi ve aksi halde ABD askerlerinin bu ülkeden geri çekileceğini belirtti.

Uzmanlar, Trump'ın bu katı tavrının arkasında Suudi Arabistan, Rusya ve OPEC harici petrol üretici ülkeler arasında 12 Nisan'da yapılan anlaşmanın olduğunu düşünüyor. Bu anlaşma, günlük petrol ihracatının 9,7 milyon varile düşürülmesini öngörüyor. Ancak küresel piyasalarda arzda hala hissedilebilir bir artış olduğu ifade ediliyor.

Bu, Trump'ın Suudi Arabistanlı yöneticilerle yaptığı küçümseyici ilk konuşma değil. Trump, Ekim 2018'de büyük bir kalabalığın önünde "Bak Kral, biz seni koruyoruz. Bizsiz iki haftaya burada olmayabilirsin. Kendi ordunun bedelini ödemelisin, ödemeye mecbursun." demişti.

- Riyad-Washington bağlantısındaki çözülme

Obama ve Trump yönetimleri döneminde ABD'nin Suudi Arabistan'la ilişkilerde izlediği çelişkili politika, Riyad'ın Hindistan, Rusya ve Çin'in yanı sıra Fransa gibi Avrupa ülkeleriyle ilişkiler kurmaya başlayarak Washington'un stratejik ortaklığından aşamalı şekilde uzaklaşmasına neden oldu.

ABD ise halihazırda takip ettiği stratejisinde öncelikli olarak Çin tehdidine yoğunlaşıyor ve Pekin'i sözde düşmanlar listesinin ilk sırasına yerleştiriyor. Ancak bu durum, İran'ın ABD çıkarlarına karşı oluşturduğu tehditte bir gerileme olduğu anlamına da gelmiyor.

Dolayısıyla ABD-Suudi Arabistan ilişkisinde 70 seneden bu yana görülmemiş şekilde bir gerileme sürecine tanık olunabilir.

Kaynak AA

Diğer Haberler